Sehr'i İstanbul
Mücahit Ünal tarafından...
Üşürsem akşam karanlığında,
Yorgan niyetine hayallerine sarılıp ısınırım.
Sıkılırsam, şehrin kalabalığına dalar, birazcık dağılırım.
Tepelerinden karşıya sesim duyulsun diye
Avazım çıktığı kadar bağırırım.
Özlersem, aksini seyrederim
Denizde, şehrin ışıklarının yanında yakamozun titreyen dansını.
Ayın ışıklarıyla karışmış köprülerin ayağında.
Dinlenmek için martı sesleri kâfi, güneş batmadan.
Hayranlıkla bir rüyaya yelken açarsın gözlerini kapatmadan.
Seyre dalmak, kıyıların endamı ile salınan güzeller karşımdan geçerken
Sabah vapurunda ben akşamdan kalma!
Simit yanında bir bardak çay içerken
Bir takılmayagör buralarda,
Her bir caddesi ayrı güzel her yokuşu ayrı bir sanat, nefesin kesilir izlerken
Ağlayanlar görürsün Dolmabahçe’nin önünde
Sessiz, mendilleriyle gözyaşlarını silerken.
Beklerken İstanbul vapurlarını, beki inersin Eminönü’nde
Bir tatlı seyir bebekten el ele yürürüz Ortaköy’ün dibinde.
Her bir caddesi, ayrı bir şiir,
Her insanı, inanılmaz bir hikâye,
Her hayat bir roman çevirirken yapraklarını,
Saklanan hayatlar yürür yavaşça aynı istikamete.
Bir yerlerde karşılaşır gönüller.
Ben gölümü yanımda taşırım, elim elinde dolaşırım.
Söyle, sıkıldın mı, soluk almak için bir adım da çıkalım dışarı.
Bir de bakmışsın bir kıtadan bir kıtaya
Bir solukta, nefes almak gece yarısı...
Hadi!
Köprülerden geçelim.
Işıkları kapalı olsa da karanlıkta Kuleli’yi seçelim.
Aklıma gelir peri masallardaki şatolar,
Tüm dünya bir yana İstanbul’u tek geçerim.
Okumaya ne hacet, buralarda biraz oyalan yeter
Attığın her adımda, zaman binlerce yıl geriye gider
Bastığın her yer aşkla döşenmiş, tarihle sarmaş dolaş.
Bir kürek at, yüz yıl kazma, vur bin yıl olsa da biraz salaş.
Ne aşklar yaşanmış, o yıllanmış eski yalılarında.
Ne âşıklar beklemiş sevdalarını deniz kıyılarında.
Ne hikâyeler ne masallar yazar eski duvarlarında.
Yoruldun mu azıcık baksan yeter denize.
Oturdun mu izlerken, görürsün okumaktan nefesin biter
Hani ilham rüzgârı var ya aradığın
Bazen gelirdi bana ama, nerde o bilmem nereden eser.
Sonradan anladım
O rüya şehri İstanbul’un caddelerinde gezer.
Sarılmak istersen, sana öyle bir sarılır,
Bir daha ayrılamazsın
Yorulmak istersen seni öyle bir yorar ki
Bir daha ayılamazsın.
Baharı sırılsıklam, yazı sıcacık.
Kışın yumuşacık, yaşam burası için kısacık.
Sana örtüsünü kapatır
Ararsan bin bir renk, bulursun gecelerinde.
Yorulursan otur, hoş muhabbetle hecelerinde.
İstanbul insana hiç bilmediğini yaşatır.
Bir masal diyarı burası insanı sessizce kuşatır.
Şair İstanbul’a dönüp kendine der ki,
“Kader bizi iyi ki buraya attı
Cennete bir misal olsun diye belki,
Allah Şehr'i İstanbul’u yarattı."
Mücahit Ünal