Eski İstanbul'dan
eser yok
Kalmadı, ne mehtap Boğaz’da,
Ne de, dolunayda haleler.
Daha filiz vermeden soluyor,
Emirgan’da laleler.
Kara olmuş Halfeti’de yas tutuyor,
Göztepe’nin gülleri.
Hasta olmuş, ötmüyor,
Akasyalar açarken İstanbul bülbülleri.
Hasretim,
Nerde bana seslenen eşrafın o tatlı dilberleri?
Mazide bir aşkmış, artık yok,
Seven gönülleri okşayan, Yeşilçam Filmleri.
Yok, artık yok,
Heybeli’de mehtaba çıkan,
Üsküdar’a giderken,
Şemsiye açan yok.
Tatlı gamzelerinden, gülücükler kaçan,
Bakınca gözlerine ışık saçan,
Gül yüzünde çiçekler açan yok.
Şöyle bir baktım da,
O eski İstanbul, yok,
Senden eser yok.
Ben senle varım İstanbul,
Sende benden eser yok.
Bende bir İstanbul var,
Şimdi senden eser yok.
Adalar'dan, Göztepe’den, Üsküdar’dan eser yok.
Bir iç çektim de İstanbul, ah,
Ne senden ne benden eser yok.
Hani nerde tatlı bir tebessüm,
Sokaklarda içimi ısıtacak?
Tek şey çehrelerde hüsran,
Yaralıyor canımı acıtarak.
Kadıköy’de dalgaları dinlerken,
Martıları seyre dalarken,
Kalbim şarkı söylerdi,
Beyoğlu’nda gözlerim güzelleri ararken.
Ne güzel kaldı, ne Beyoğlu,
Ben de ağlarım ağlayanları duyarken.
Dolaşıyorum avare ey İstanbul,
Senden kalma eski bir iz ararken.
Bir iç çektim de duyan yok, ah, ah,
Aklımda kalan İstanbul’dan anılara dalarken.
Yok, artık yok mektupları,
Gözyaşıyla yazan yok.
Kuru birkaç sözcükte kaldı sevdalar,
Sevgisiyle birlikte caddelerde gezen yok.
Nerde eski İstanbul türküleri,
Artık aşk dolu nağmeler yazan yok.
Ruhuma dokunan endamıyla,
Okunan o eski ezan yok.
Bir iç çektim de İstanbul,
Eski senden eser yok.
Ben sende varım İstanbul,
Sende benden eser yok.
Bende bir İstanbul var,
Onda senden eser yok.
Kadıköy’den, Beyoğlu’ndan, Sirkeci’den eser yok.
Bir iç çektim de İstanbul, ah ah,
İstanbul’dan eser yok.
Mücahit Ünal